Home | Logo Tasarim | Siteyi degerlendir | Paylasim | Dagtabakli Köyü Üyeligi

Deprem Kitlik Yangin

DEPREM:
2005 yılında yapılan Boyabat Jeolojik Miras Envanteri çalışmasında Boyabat ve köylerinin 7 ve üzeri büyük bir deprem riskinin olmadığı ifade edilmiştir. Boyabat ve köyleri Kuzey Anadolu Fay hattının yaklaşık olarak 70 km kuzeyinde yer almaktadır. Türkiye’deki depremlerin önemli bir bölümünün bu fay hattında meydana gelmesinden Boyabat ve köylerinen bu bölgede olacak depremlerden etkilenmemesi imkansızdır.

Bu bilgiler ışığında köyümüzün bulunduğu bölge yüksek derecede bir deprem rizki taşımadığı için son dönemlerde yalnızca 1942 yılında oldukça hafif geçen bir deprem yaşanmıştır. Sevimoğlu ailesinin yaşadığı çatal ev bu depremde yıkılmış, o anda örteyerde oturan Elif Sultan Sevimoğlu´nun üstüne baca göçmüş, yıkıntılar altında kalarak vefat etmiştir. Yıkılan bu ev ardından alev alıp yanmaya başlayınca köyünün zamanında müdahalesi ile etrafa sıçramadan söndürülmüştür. Nazif Sevimoğlu, Raşit Sevimoğlu ve Süleyman Sevimoğlu (Elif Sultan‘ın eşi) aile fertleri yıkıntılar altından sağ salim kurtulmuşlardır.

Deprem anındaki korku ve panikten köylü „evim yıkıldı“ diyerek sokaklara kaçışmışlar, bir kısım köylü Hülüğün evi sağlamdır diye ilk geceyi orda geçirmiştir. Ana depremin ardından artçı depremler yaklaşık 5-10 gün daha sürmüş, köylüler korkudan evlerine giremeyince haftalarca harmanlara serdikleri yataklarında yatmışlardır.

Depremde yıkılan ve köyün en büyük çatal evi olan Göncüğün evinin altından araba bile geçerdi. Yıkıldığında ortaya çıkan bol miktardaki tahta ve kereste, günümüzde hala ayakta duran dört evin yapımında kullanılmıştır. Bu evleri inşa eden kişiler ise Necati Sevimoğlu, Korucu Hüseyin Çatal, Sarı Halil’in Hasan Çiçek ve Raşit Sevimoğlu’dur.

(Elif Sultan Sevimoğlu, ambardan un alırken tekne ile yere düşmüş, bu olayın ardından elinin içinde hafif mavi renkte bir yazı belirmiştir. Daha sonra kendine başvuran kişilere avucundaki bu yazıya bakarak geleceği ve yaşayacağı bazı olaylar hakkında bilgi vermeye başlamıştır.)

KITLIK:
1943
yılında kuraklık oldu köyümüz ve civar köylerde tarlalarda buğdaylar ve diğer hububatlar yetişmedi, bostanlarda hiçbirşey olmadı yaz ve sonbahar aylarında büyük bir kıtlık yaşandı. Yiyecek ekmeğin bile olmadığı yaklaşık bir sene kadar süren bu kıtlık döneminde köylü insanı çok zor günler yaşadı.

Maduriyetten mısır kozaları ile ağaç tırtırları karıştırılarak el değirmeninde öğütülüp unuyla ekmek yapılıp yendi. Az pişirilen ekmekler evdeki çocuklar arasında kapışıldı. Uzak köylere buğday veya yiyecek bulma ümidi ile gidildi, az miktarda buğdayla geri dönenler oldu. Arazi olarak zaten tarıma elverişli olmayan köyümüzde yapılan tarım ve hayvancılık hiçbir zaman köy insanına yetmemiş ve karnını tam olarak doyurmamış, yoksul bırakmıştır. Elde ettiği az miktardaki bazı ününlerini ise nakit paraya çevirebilmek için yemeyip satmıştır. Kısaca, köylümüz insanı hep yoksulluk içerisinde yaşamıştır. Bu da zamanla köylünün İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere göç etmesine sebep olmuştur.

Misal:
- Şeker olmadığı için üzümle çay içilirmiş,
- Yumurtalar takas yaparak başka ihtiyaçların görülmesi için yenmez saklanırmış. Ayda bir yumurta bile yenmediği zamanlar olurmuş.
- Beyaz ekmek yazma ekmeğine sarılarak yenirmiş.
- Giyecek ayakkabı olmadığı için çarık isminde basit deri parçasını giyerlermiş.
- Kuru soğan ezilir, tuzlanır katıklı ekmeğe sarılarak yenirmiş.
- Düğünlerde giyebilmek için sabahlara kadar ev ev gezerek bir çift ayarkkabı aranırmış.
- Hasta bir kadına şerbet yapıp içirmek için bütün köylünün evleri tek tek gezilmiş fakat kimsede bir avuç seker bulunamamış.
- Çocuklar giyecek bulamayınca büyüklerin ceketlerini ve kıyafetlerini giyerlermiş.
- Inekler çok az süt verdiği için bir ayda ancak bir kg tereyağı birikir oda yenmez şehirde satılırmış.
- Kabalak otu toplanır, mısır özeği kıyılır değirmende öğütülerek ekmek yapılır yenirmiş.
- Bebeklere çok zor bakılırmış, çaputlara acık hoşafı sarılarak emdirilirmiş.
- Mısır kozağı ve fındık tırtırları dövülüp un haline getirilerek ekmek yapılırmış.
- Sabun olmadığı için meşe külü kaynatılıp suyu ile çamaşır yıkanır, tokmakla dövülürmüş.
- Kışın yakıp ısınmak için soba yoktu. Örteyerde (ocakbaşı) ateş yanar oraya yakın olan ihtiyarlar ısınır, evin arkasındaki geçler ve çocuklar üşürmüş.

Depremde ölen Elif Sultan Sevimoglu'nun mezari

YANGIN:
1950
yılında köyde çıkan yangında Karasakal ailesinin iki büyük evi ile Karaosmanın evi yandı. Yangın, Rahmi beyin eşi Hikmet hanımın yoğurt mayalamak amacı ile ısıttığı süt tenceresinin terecede tahtaları tutuşturması ile çıktı. Çok kısa sürde büyüyen yangın kuyulardan çekilen suyla ve köylülerin gayreti ile söndürülmeye çalışılsa da üç ev yanarak kül oldu. Yangın mahallindeki 7 adet ambar ile bir Samanlık içindeki ürünlerle birlikte kurtarılamayarak yandı. En büyük teselli ise can kaybının yaşanmamasıdır.

Bitişiğindeki Cemil Sevimoğlu'nun evi ıslak çeval, yorgan, yalıngatlar üzerine örtülüp yangının sıçraması engellenerek kurtarıldı.
Yangının yayılma tehlikesinden köylü çok büyük tedirginlik yaşamış, bu korku ile evlerini ve ambarlarını boşaltarak emin yerlere taşımışlar.

1998 yılında çıkan diğer bir yangında ise Kazım Aslan'ın evi içinden hiçbir eşya kurtarılamayarak yanıp kül olmuştur. Can kaybı yaşanmayan bu olayda Boyabat'tan itfaiye gelmiş fakat yangına müdahalede geç kalmıştır. Yangın, Cemile Aslan‘ın sığırda, Kazım Aslan‘ın ise ormanda çalıştığı bir anda ceryan etti. Yangın, örteyerin süpürüldüğü çalı süpürgesinin uçlarındaki kıvılcımlarda çıkmıştır. Kontrolden çıkan yangına köylü taraından yapılan müdahele yangını söndürmeden ziyade onu kontrol altına alıp, etrafa yayılmasını önlemeye yönelik olmuştur. Bu arada Dilek Aslan damda mahsur kalan üç hayvanı canlı olarak kurtarmayı başarmıştır.

Köylünün, yangına hızlı müdahalesi ile etrafa sıçraması da önlenmiştir. Bayram Aslan’ın ustalığında köy sakinlerinin yardım ve gayreti ile kısa zamanda yanan evin yerine yenisi yapılmıştır. Bu da son zamanlarda köyümüzde görünen en güzel dayanışma örneklerinden biri olmuştur. Yangının ilk dumanını gören Fatma Yaşar, “Kazım Aslan‘ın evinden biraz dumanlar yükseliyordu. Onu baca dumanı sandım, fakat daha sonra duman ve alevlerin çoğaldığını görünce bunun bir yangın olduğunu anladım“ diye olayı anlattı.

Kazim Aslan´in yangindan sonra yapilan yeni evi

Köyde çikan ikinci yangin

Henüz 2024 yılına girerken, 01.01.2024 tarihinde gece saat 02:40 civarlarında Raşit Sevimoğlu’nun evinde bilinmeyen bir sebeple çıkan yangın kısa sürede evin her yerini sarmıştır. Isınma nedeniyle evde bulunan tüpün patlaması, evlerin ahşap oluşu ve girişlerinin yakacak odunla dolu olması, alevlerin kısa sürede etrafındaki diğer dört ev ile bir ambara da sıçrayarak büyümesine neden olmuştur. Yangında beş ev bir ambar tamamen yanıp kül olurken, Raşit Sevimoğlu ve eşi Münevver Sevimolu maalesef bu yangında hayatını kaybetmişlerdir.

Yangına ilk müdahaleyi tüpün patlaması ile çıkan gürültüye uykudan uyanan Fatih Aslan, babası Nurdoğan Aslan, köy sakinlerinden Izzet Balkan, ayrıca Nurdoğan Aslan’ın arayarak, “köymüz yanıyor, yardıma gelin” çağrısı üzerine Engilekin Köyü’nden kısa sürede yardıma gelen Emrullah Baltacıoğlu ve Levent Karaşoğlu yapmışlardır. Köy Muhtarı Halil Yaşar’a ise jandarma haber vermiştir.

Yangının büyüklüğü ve şiddetinden Raşit Sevimoğlu’nun evine girip onları kurtarma imkanı olmamıştır. Yanan diger dört komşu evde kimse yokken, en baştaki evde yalnız yaşayan Necati Sevimoğlu ise evinden Nurdoğan Aslan’ın müdahalesi ile yara almadan kurtarılmıştır. Hüseyin Kavukcu´nun muhtarlık döneminde, hacı Bayram Aslan tarafından yapılan ve yanıgın mahallinde de bulunan yangın söndürme istasyonları içerisindeki hortumlar çıkarılarak vanaya bağlanmış alınan su ile yangına ilk müdahale yapılmıştır. Bu, yangın söndürmeden ziyade, onu kontrol altında tutabilmek için olmuştur. Özellikle yangın mahalline çok yakın olan Ahmet Sevimoğlu’nun evine alevlerin sıçramaması için azami gayret gösterilmiş, evin darabaları soğutulmuş, sıçrayan alevler anında söndürülerek bu evin yanması önlenmiştir. Böylece yangının köyün diğer evlerine yayılması önlenerek olası bir felaketin önüne geçilmiştir.

İzzet Balkan’ın 112 itfaiyeyi ve jandarmayı aramasıyla birlikte, Boyabat İtfaiye Müdürü Nihat Alkan 2.43’de olayı haber almaş ve saat 3.00 gibi Boyabat İtfaiyesi ve devlet erkanı yangına müdahele etmek üzere harekete geçmiştir. Olay yerine Boyabat Belediyesi ve Saraydüzü Belediyesi İtfaiye ekipleri birbuçuk saat sonra gelmişler ve yangına mühadele ederek önce kontrol altına almışlar ve nihayetinde söndürmüşlerdir. Ardından bir süre daha yangın yerinde soğutma çalışmaları devam etmiştir.

Orman İşletme Müdürlüğü arazözleri, AFAD, sağlık ekipleri, YEDAŞ (yerel elektirik şirketi) Boyabat İlçe Jandarma Komutanı Yüzb. Ali Kızıltaş, Jandarma İstihbarat Başkanı Tümgeneral Ahmet Kavukcu, dört Jandarma Asayiş Timi, bir Jandarma Asayiş Komando Timi de olay yerine gelmişlerdir. Yaklaşık beş saat süren yangın ancak sabaha doğru tamamen söndürülebilmiştir. Yangında Necati Sevimoğlu’nun evi ve ambarı, Raşit Seviomolğu, Hasan (Pakize) Sevimoğlu, (Tombul) Mustafa Çatal ve (Korucu) Hüseyin Çatal’ın evleri tamamen yanmıştır.

Yangının neden çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte, soba veya elektirik kontağı sonucu çıktığı düşünülmektedir. Evler tamamen yandığı için maalesef enkaz altındanki cesetlere ulaşılamamıştır. Adli Tıptan gelen görevli ekip, uzun süre yangın yerinde yaptıkları arama sonucu vefat eden 91 yaşındaki Raşit Sevimoğlu ve 88 yaşındaki eşi Münevver Sevimoğlu’na ait olduğunu tahmin ettikleri bazı kemik bulgulara rastlamış ve bunlar tetkik ve DNA tespiti için Adli Tıp Kurumuna yollamıştır. Ceset kalıntılarına ulaşmak için daha detaylı arama savcı ve Adli Tıp ekiplerince yangının ikinci ve üçüncü gününde de devam etmiştir. Yangın ve sonrası köylünün ve gelen personelin yiyecek içecek ihtiyacını iki öğün olarak Boyabat Kaymakam’lığı karşılamıştır.

Yangının ardından Sinop Valisi Dr. Mustafa Özarslan, vali yardımcısı Abdullah Şahin, Boyabat Belediye Başkanı Hüseyin Coşar, Belediye Başkan Yardımcıları ve Boyabat Kaymakamı Enver Yılmaz köyümüze gelerek incelemelerde bulunmuşlar, yetkililerden bilgi alarak, köylülerle birlik ve dayanışma içinde olduklarını belirtmişlerdir. Mahal, gece jandarma tarafından beklenerek çalışmalar birkaç gün daha devam etmiştir. Yangının çıkış sebebini araştırmak için Boyabat Başsavcısı Uğur Akın ve savcı yardımcısı da köyümüze gelerek soruşturma başlattmışlardır. 05.01.2024 tarihinde Ankara’dan gelen kriminal ekip ve arama köpeklerinin yaptıkları araştırmalar 06.01.2024 tarihinde sona ermiştir.

Yangın sonrası oluşan moloz ve enkaz yığını iş makinaları ile bir yere toplanmıştır. Olay mahalli uzun süre etrafı çevrili olarak kalmış ve içine girilmesine müsaade edilmemiş, yangının 15. gününe doğru bile hala hafif hafif dumanların çıktığı görülmüştür. Raşit ve Münevver Sevimoğlu'nun cesetine ait olduğu tahmin edilen ve olay yerinden alınan kemik parçaları ve kül bulguları "Adli Tıp Olay Raporu" nun ardından ailesine teslim edilerek köy mezarlığına defnedilmiştir.

Olayın şahitlerinden Fatih Aslan: “Gece iki sularında bir tüp patlamasıyla uyandım. Camdan baktığımda Raşit Sevitoğlu’nun evinin yandığını farkettim. Hemen babam Nurdoğan Aslanı’ı uyandırdım ve yangına müdahale etmek için oraya koştuk, fakat evin içine girilebilecek gibi değildi, alev topu haline dönüşmüştü. Bunun üzerine yakınında oturan kızı Ünzüle ve damadı Mehmet Kırıştıoğlu’na heber verdik. Yangın yerine geri geldiğimizde yangının daha da yayıldığını gördük ve hemen babam Nurdoğan Aslan’ın aklına bitişiğindeki evde Necati Sevimoğlu’nun olduğu geldi. Necati sevimoğlu yaşlı ve yalnız yaşadığı için yangından kaçamayacağını düşünüp evine gelerek onu yanan evinden çıkardı.

Daha sonra biz, köyümüzde bulunan yangın istasyonları sayesinde hemen ben Fatih Aslan, babam Nurdoğan Aslan, Izzet Alkan ve Engilekin Köyü sakinlerinden Levent Karaşoğlu ve Emrullah Bey ile yangın istasyonundaki hortumları açarak, nozullarını takarak yangına müdahale etmeye başladık. Yangın takribi on dakika içerisinde beş evi aynı anda yakmaya başladı. Necati Sevimoğlu’nun evinin karşısındaki Ahmet Sevimoğlu’na ait olan ev alevlerden etkilenmiş ve yanmaya başlamıştı. Biz de yangının yayılmasını önlemek amacıyla yangın istasyonları sayesinde bu evi soğutarak yanmasını önleyip, yangının daha ileri safhaya geçmesini ve diğer evlere sıçramasını engelledik.”

Kızı Ünzüle Kırıştıoğlu anlatıyor: Annem ve babama bakabilmek için kış boyunca köyde kaldık. Elimden geldiğince onlarla ilgileniyordum. Yangının olduğu gün annem bize gelerek, "Kızım, baban seni çağırıyor yanına git" dedi. Yanlarına gittiğimde babam, "Kızım, ben iyi değilim, kendimi hiç iyi hissetmiyorum, hakkınızı helal edin" dedi. Ben de "Baba, niçin öyle söylüyorsun?" diyerek bu sözlerine bir mana veremedim. Demek ki vefat edecekleri kendilerine malum olmuştu. Beraber olduğumuz o günün gecesinde maalesef yangın çıktı. Haberi alır almaz hemen annem ve babama koştum. Ev tamamen alevler içinde yanıyordu. Elimizden hiçbir şey gelmiyor, çaresiz bir şekilde yangını izledik. Onları kaybettik, elimizde onlardan birkaç kemik parçasından başka hiçbir şey kalmadı.