Home | Logo Tasarim | Siteyi degerlendir | Paylasim | Dagtabakli Köyü Üyeligi

Köy Ilkokulu

Henüz büyük göçün gerçekleşmedigi 60'lı yıllarda köyümüz ve civar köylerde okul çağında yeterince talebe vardı. Milli Eğitim Bakanlığı'ın "köylere Okul Projesi" kapsamında gelen bir müfettiş bugünkü caminin yerinde bulunan köy odasının okula çevrilmesini uygun gördü. Köylünün de çalışması ile oda okula çevrilir, nihayet "Boyabat Dağtabaklı Köyü Ilkokulu" 1966 yılında resmen açılır ve eğitime başlar. Talebelerin oturacağı oturaklar ve sıralar köy bütçesinden yapılan harcama ile köylü tarafından yapılır. Ustalık işini Karağaç köyünden "Miri Usta" üstlenir.

Talebeler 1. sınıftan 5. sınıfa kadar aynı sınıfta, çok farklı yaş guruplarından oluşur ve bir öğretmen tarafından eğitilir. Mezuniyet ve ileri yaş itibarıyla azalıp çoğalan talebe sayısı bir eğitim dönemi içerisinde azami 45'lere kadar çıktığı olmuştur. Okulun talebelerini Dağtabaklı Köyü, Avzarağan’dan, Gövez köyünden gelen çocuklar oluşturmuştur. Yirmi senelik öğretim süresi içinde köy okulunun 85 talebesi olmuş, bunların 39 tanesi mezun olup diplomarını almıştır. Bir kısım aileler çocuklarını isteksiz okula yollarken, bazı aileler çocuklarını çalıştırmak için okuldan almış, bazıları ise ileri yaşları yüzünden okulu bırakmışlardır. Taşradaki eğitim büyük şehirlere nazaran çok zayıf ve geri olduğu için, köyümüz ilkokulundaki eğitim de nisbeten yetersiz kalmış, çocuklara gereken eğitim verilememiştir.

Öğretmenler gurbete giden ailelerin boş olan evlerini lojman olarak kullanmışlardır.
1986 yılında okul 6 mevcut talebesi ile müfettiş taraından teftiş edilir. Öğretmenin görev başında olmaması ve talebe sayısının yetersiz olması yüzünden okulun kapan-masına karar verir. Kapanan okuldaki son talebelerin bir kısmı civar köylerde eğitimini tamamlar bir kısmı ise diploma alamadan eğitim hayatırını bitirirler.

Daha sonraki dönemlerde köyden şehirlere göçün artması, okul çağında talebenin kalmamasına sebep oldu. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı köyümüze birdaha okul açmamış, öğretmen de göndermemiştir. Büyük şehirlerde çeşitli yüksekokullardan mezun olup iyi mevkilere gelmiş onlarca değerli insanımız vardır. Bunlar arasında paşa, doktor, diş hekimi, eczacı, avukat, mimar, mühendis olanları sayabiliriz.
Köyümüz ilkokulunda görev yapan öğretmenlerin isimleri ve görev süreleri şöyledir.

Öğretmenin Adı ve Soyadı Görev Yaptığı Yıllar Görev Süresi
Hüseyin ÖZDEMİR 1966 - 1968 2 Yıl
Hasan KILIÇ 1969 - 1975 6 Yıl
Murat KARA 1975 - 1976 1 Yıl
Halil KAHRAMAN 1976 - 1982 6 Yıl
Hüseyin TARAKÇIOĞLU 1982 - 1986 4 Yıl

Öğretmenler gurbete giden ailelerin boş evlerini lojman olarak kullanmışlardır.
1986 yılında okul 6 mevcut talebesi ile müfettiş taraından teftiş edilir. Öğretmenin görev başında olmaması ve talebe sayısının yetersiz olması yüzünden okulun kapanmasına karar verir. Kapanan okuldaki son talebelerin bir kısmı civar köylerde eğitimini tamamlar bir kısmı ise diploma alamazlar.

Dagtabakli Köyü Ilkokulu bilgileri T.C. Sinop Milli Egitim Müdürlügü'nden alinmistir.

Dagtabakli Köyü Odasi ve Ilkokulu

Resimde görünen yapinin sol kismi: Köy Odasi, Okul, Cami ve Ormanci Evi olark yillarca köylümüze hizmet vermistir.

Adem Aslan'in Okul Anilari

Adem Aslan

Ben Adem Aslan 1977 Dağtabaklı Köyü doğumluyum. 1983 yılında Dağtabaklı Köyü İlkokulu'nda birinci sınıfa başladım. Kız ve erkek öğrenciler karışıktı, birden beşe kadar giden talebeler aynı sınıfta tek öğretmenden ders alıyordu. Okul sabah saat 8’oo’de başlar öğlen saat 15’oo’de sona ererdi. Sınıfın aydınlatılmasında löküs veya gaz lambası, ısıtmak için odun sobası kullanılırdı. Her çocuk evinden okula gelirken odun getirir bunlarla soba yakılırdı.

Talebeler sıralara ikişer kişi oturur, erkekler önlük olarak siyah renkte forma giyerler, üzerine beyaz renkli yaka takarlardı. Kız öğrenciler ise siyah jile giyer beyaz yakaları olurdu. Eğitim ekipmanları ise, siyah (kara) tahta, tebeşir, köylünün yaptığı masa ve sıralar ayrıyeten sınıf duvarında bir Atatürk portresi, İstiklal Marşı ve Andımızın olduğu tablolar asılı idi. Ders kitapları Boyabat’tan ücretli olarak alınırdı. Yapılan dersler ise: Türkçe, Matematik, Din Kültürü, Sosyal Bilgiler, Resim ve Beden Eğitimi şeklindeydi.

Hatırladığım kadarıyla bir günde 6 saat ders görüyorduk, dersler aralarında onbeş dakika teneffüs yapar, bu arada top veya saklambaç oynardık. 23 Nisan Egemenlik Bayramı coşkulu olur çeşitli yarışmalar düzenlenirdi; örneğin, çuval yarışı, iğne yarışı, kaşıkta yumurta taşıma yarışı bunlardan bazılarıdır. Hatta okulun etrafını daha güzel hale getirmek için Güğlek'ten söküp getirdiğimiz çimenleri taşlık yerlere döşeyerek yeşillendirirdik.

Okula 6 yaşında başlanır 11 yaşında mezun olunurdu. Ben üçüncü sınıfa giderken öğretmenimiz bizlere üç gün ders verir diğer günler köyüne giderdi. Bu da eğitimimizi olumsuz olarak etkilemiştir. O dönemlerde okul ve öğretmen denetimleri Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerince habersiz ve ani olarak yapılırdı. Yine böyle habersiz yapılan bir teftiş sonrası işi başında olmayan öğretmenimiz müfettişler tarafından görevinden alındı. Sınıf mevcudumuz 6 veya 7 kişi idi. Yaşanan bu olumsuz olay üzerine çoğu talebe diploma alamadan okulu bıraktı, böylece okul da kapatıldı. Ben de diploma alabilmek için Emiroğlu Köyüne gidip eğitimimi orada tamamladım.

Tarlada çalışmak veya mal gütmekten zaman bulup ev ödevlerimizi düzenli yapamazdık. Ödevlerimizi akşamlarıg gaz lamba ışığında yapardık. Farklı sınıfların ve farklı yaştaki talebelerin aynı sınıfta olması, öğretmenin düzenli derslere gelmemesi, iş güçten ders çalışamamız bizlerin çok az ve zayıf eğitim almasına neden oldu.

Ögretmen Hasan KILIÇ'IN okul anilari

Ögretmen Hasan KILIÇ

Ben, Hasan Kılıç, 01.01.1948 Boyabat Kiseköy doğumluyum, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünden mezun oldum. 1970 yılının Eylül ayında Dağtabaklı Köyü Ilkokuluna öğretmen olarak atandım. O yıllara kadar köyler- de cami ve l köy odası, ya yanyana bitişik ya da altlı üstlü olurdu burada da öyleydi.

Göreve başladığımda köy okul henüz iki sene önce açılmış köy odası okul sınıfı olarak kullanılmaya başlanmıştı. İki tane yeni pencere açılmış, derme çatma biraz kullanılmış sıra ve öğretmen masası ile sınıfı donatmışlar. Bu ara derslerin başlama zamanı geldi ve okulu öğretime açtık. Talebe olarak küçük çocukları beklerken bir an karşımda yaşları ilerlemiş orta ve lise öğrencisi gibi geçleri buldum. Okul yeni açıldığı için her yaş gurubundaki geçleri öğrenci olarak yazdırmışlar. Sayı olarakta kabarık göstermek için ilk dönem kırkın üzerinde talebem vardı.

Birden beşe kadar her yaştaki çocuklara aynı sınıf içerisinde tek öğretmen olarak ders verirdim. Hem sınıf farkı hem de yaş farkı çocukların eğitimini dolaysıyla benim de görev yapmamı hayli zorlaştırdı. Yaşı ileri olan çocukların bir kısmı okulu bıraktılar, tarlalarda veya hayvan arkasında çalışması gereken çocukların eğitimi de yine hayli zordu. Bu şartlara rağmen talebelerime en iyisini verebilmek için gayret ettim.

O zamanlar genç olduğum için futbola merakım vardı, bir top aldım ve köyde maç yapmaya başladık. Ahmetekin denen yere bir futbol sahası yaptık, öğrenciler bir takım köylüler de bir takım oluşturur karşılıklı maç yapardık. Köylü fazla top oynamasını bilmediğinden oyun esnasında komik olaylar olur çok gülüp eğlenirdik. Yöre insanı ava çok meraklı olduğu için köyde avcı çoktu. Beni ava alıştırdılar, sıkça ava gitmeye başladım, böylece köylü beni ava ben de onları topa alıştırdım.

Köy tam bir mahrumiyet bölgesi idi. O yıllarda yol yok, su yok, telefon yok elektirik ise zaten yoktu. Ihtiyaçlarımızı o dönem köyde bakkallık yapan Hasan dayıdan (Kaymoloğu) tedarik ederdik. Daha sonraki yıllar Bayram Aslan (Bayrik) Hamillü (Nagıyenin Hüseyin) bakkallık işlerini yürüterek bizlere ihtiyacımızın tedarikinde yardımcı oldular. Içme suyunu ise kuyulardan karşılıyorduk. Su yetersiz olduğu için sonra köyüm olan (Keseköy Yaylası) ve Doğuca Yaylası altından 5 km’lik yoldan köye su getirildi. O zamanlar kato olmadığı için su yolları elle uzun zaman kazıldı ve çok zahmet çekildi. Nihayet su köye getirilip yapılan iki çeşmeden akıtıldı, buna hem köy hem de köylü aşırı sevindi ve biraz rahat etti.

Ben 1975 yılına kadar köy ilkokulunda 6 sene öğretmenlik yaptım. Bu zaman zarfında iyide bir avcı oldum. Köyde öğretmenlerin ikamet etmesi için herhangi bir lojman yoktu. O yüzden görev süresince Ankara’da duran Ahmet Kavukçu’nun boş ahşap evinde ikamet ettik. Allah razı olsun bizden hiçbir zaman kira talep etmediler. Yazın geldiklerinde biz evi onlara bırakır yaylaya gider orada kalırdık.

O yıllarda bir motosiklet aldım, vesaitim o oldu, birçok yere onunla gidip işlerimi gördüm. Köyde bir orman evi vardı ve iki ormancı o evde kalırdı. İstanbul-Belgrad Ormancılığından Yakup Özdemir isminde bir ormancı (kara Yakup) köyde göreve başladı. Bizi medeniyete zorladı, bizlere Aygaz ocak, tüp löküs almamıza sebep oldu.
Aydınlatma için gaz lambası kullanırdik, ocak ise köy evlerindeki baca idi. Bazan temel ihtiyaçları karşılamak için Boyabat’a giderdik. Köyde gerçekten çok zor ve meşakkatli bir hayat sürdük.

Birgün köyün yakınlarına kadar gelen bir domuzun haberini aldık, okulda tam ders anında tüfeğimi de alarak küylü ile beraber ava gittik. Tesadüf bu ya tam o anda gelen bir müfettiş beni ders saatinde okulda olmadığımı tesbit edince hakkımda rapor tuttu ve beni Milli Eğitim’e şikayet etti. Bu olaydan maddi manevi ceza aldım. Bu da unutamadığım anılarımdan

Ögretmen Hüseyin Özdemir

Dağtabaklı Köyü Ilkokulu’nun ilk öğretmeni Hüseyin Özdemir‘in okul anıları:

Öğretmen Hüseyin Özdemir

Ben öğretmen Hüseyin Özdemir, 1949 senesinde o zamanlar Boyabat’a bağlı olan Aşağı Akpınar Köyü’nde dünyaya geldim ve ilkokulu orada bitirdim. Ardından öğretmen okulları için açılan imtahanı yüksek puanla kazanarak 1960 yılında Ankara Atatürk Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na başladım. İlk karma eğitimin uygulandığı ve Köy Ensti-tüsü’nün izlerini taşıyan okulda, derslerimin yanı sıra milli oyunlar, 19 Mayıs gösterileri, beden eğitimi ve müzik enstrümanları ile de ilgilendim. 1967 yılında henüz 17 yaşın-dayken öğretmen olarak mezun oldum.

Okulda derslerimde çok başarılıydım. Müzik yeteneğimden dolayı beni başka bir bölüme göndermek istediler ama ben yine öğretmen olmak istediğim için gitmedim. Henüz ilkokul ikinci sınıftaydım. Annem, gurbette çalışan babama durumlarımızı bildi-ren mektupları köy öğretmeni İsmail Erbaş’a yazdırırdı. Erbaş, “Artık yazmak istemiyorum. Ben sizin hizmetçiniz değilim.” deyince duruma içerleyen annem bana dönerek, “Oğlum, Allah seni bir gün öğretmen yapsın. Benim çocuğum da öğretmen olsun.” diye dua etti. Bu olay, annemin duası ve arzusu, köyümüz öğretmenlerine olan imrenmem beni derslerimde daha çok çalışmaya ve öğretmen olmama vesile oldu. Bu sayede, zorluklarla dolu bir eğitim sürecinin ardından öğretmen olma hayalimi gerçekleştirdim.

Öğretmen olarak tayinim İzmir’e çıktı. Ailemize bağlılığımız, yoksulluk ve fakirlik, sosyal yönümüzün zayıf olması gibi nedenlerden dolayı İzmir’e gitmedim. Amcam Milli Eğitim Müdürlüğü’ne müracaat edip tayinimi Izmir’den Sinop’a aldırdı. Yetkililer, görev yerimin Sinop ilimizin Boyabat ilçesinin Dağtabaklı Köyü olduğunu söylediler. Hiç tanımadığım, yerini bile bilmediğim bir köy. Araştırmak için Boyabat İlçe Milli Eğitim Müdürü Keseköylü Bekir Başoğlu’nu ziyaret ettim. O ”Bu köyün insanları benim akrabala-rımdır. Onları çok iyi okutup eğitmelisin. Sen zeki bir öğretmene benziyorsun.” dedi.

Hakkında bilgi topladığım Dağtabaklı köyüne annemle birlikte gittim. Yolu yoktu, vasıta yoktu. Bizi köy muhtarı Hasan Sevimoğlu karşıladı ve köyü tanıttı. Hemen köy girişinde sahibi Ankara ’da çalışan Ahmet Kavukcu’nun evi boştu. Bana, “Sen görev süresince bu evde kalabilirsin.” dediler. Dışından gayet güzel görünen ahşap bir evdi. 1965 yılında az bir eşyamı yanıma alarak köye geldim ve bu eve yerleştim. İlk öğretmenlik görevime henüz okulu bile olmayan burada Dağtabaklı Köyu’nde başladım. Çok heyecanlı v ve oldukça azimliydim.

Tanımaya çalıştığım köylülerle bir araya gelerek uzun fikir teatisinden sonra boş duran köy odasının okula çevrilmesine karar verdik. Sıra ve masaları müdür Bekir Başoğlu ve köylünün desteğiyle temin ederek sınıfa yerleştirdik. Duvara bir yazı tahtası astık ve bir de soba kurduk. Çünkü, o zamanlar köyde kış ayları çok çetin ve soğuk olurdu. Sobayı hep ben yakardım, talebeler odun getirirlerdi ve oldukça boldu. Sınıfın temizliğini de yine ben memnuniyetle yapıyordum.

Köye okul açılacağı için veliler ve çocuklar büyük bir heyecan içindeydiler. Okulu, okumayı adeta dört gözle bekliyorlardı. Bu nedenle hiçbir veliyi iknaya gerek kalmadan, kız erkek 35’in üzerinde köyün bütün çocuklarını 1. sınıfa kaydettik. Sınıfımız tamamen dolmuştu. Okul köye geç geldiği için talebelerin yaş ortalaması hayli yüksekti. 6-7 yaşından 12-13 yaşına kadar olan çocuklar aynı sınıfta eğitim görmeye başladılar. Avzarağan ve Gövez köyünden de talebeler okumaya geliyordu. Devlet, talebelere hiçbir okul malzemesi verilmedi. Defter, kitap, kalem, tebeşir ihtiyaçlarını ben alarak ürcetlerini cebimden karşıladım.

Her yaş gurubunun ve sınıfının aynı yerde ders gördüğü eğitimimiz, matematik, Türkçe, hayat bilgisi, spor ve müzik derslerinden oluşuyordu. Haftanın 6 günü açık olan okulda günde 5 saat ders görür, aralarda 10 ila 15 dakikalık teneffüsler yapardık. Özel günlerde okula resimler asar, çocuklara şiirler okuturdum. Pazartesi okulun ilk günü ile Cumartesi son gününde derse girmeden okulun önünde sıralanır, İstiklal Marşı okunur, ondan sonra sınıfa girilirdi. Talebeler siyah önlük giyer, beyaz yaka takarlardı. Aileleri okul kıyafeti almakta pek zorlanmadı.

Çocuklara okulu ve okuma sevgisini vermeye çalıştım. Ders yapmayı çok severlerdi. Vaktin nasıl geçtiğini bile anlamazlardı. Keşke akşam olmasa, ders bitmese de eve git-mesek derlerdi. Çocuklara sorardım. Eğer çocukların yorulduklarını fark edersem, derse ara verir, birlikte saz çalar ve oynardık.. Dinlendikten sonra dersimize tekrar devam ederdik. Eğer hava güzelse, Musalla’ya, Ahmetekin’e, ya da Köklüyer’e gider, orada da saz çalar oynardık. Ben ilkokul 2. sınıfa giderken, buğday yerine “buyday” dediğim için öğretmenim beni bayıltana kadar dövmüştü. Ama ben hiçbir talebemi dövmedim, onlara şiddet uygulamadım.

Talebelerime fazla ev ödevi vermezdim. Malum köylünün işi çok olur. Ailelerin erkek ve kız çocuklarını okula yollamakta çekinmemeleri beni hayli memnun etmişti. Köylüler gayet olgun, yardımsever ve insana yakındı. Akşamları oturmaya gelirler, beraber sohbet eder, çay içerdik. Onlarla kaynaştım. Öğretmenliğimi gördükleri için beni takdir eder ve sayarlardı. Bana sürekli olarak yemek getirmeye başladılar. Köy imamı gibi yıllık bir şeyler verilmesi gerektiğini sandılar. Devletten maaş alıyorum, darılmayın ama yemek getirmenize gerek yok dedim. Bir daha getirmediler.

Öğretmenlerin cumartesi ve pazar günleri dahil köyden ayrılması kesinlikle yasaktı. Okul harici günlerde köylülerle beraber olup onlarla kaynaşmamız gerekiyordu. Bir gün çok hasta oldum, dayanamadım ve yürüyerek Boyabat’a doktora gittim. Müdür Bekid Başoğlu beni gördü, “Ne işin var burada? Senin köyden ayrılmaman gerekiyor, çabuk geri dön.” dedi. Hasta olduğumu söyleyince, “Sen gençsin, bir hap iç, iyi olursun.” diye azarladı. Boyabat’a ancak maaş almak için ayda bir kez gider, aynı zamanda diğer ihtiyaçlarımızı da görürdük. (Gerçi henüz 17 yaşında olduğum için ilk zamanlar maaş alma hakkım bile yoktu.)

Çocukların okul ihtiyaçlarını, defter ve kitaplarını da yine bu gidişlerimde temin ederdim. Boyabat’a gitmek oldukça zahmetliydi. Ne bir vasıta ne de düzgün bir yol vardı. Eşekle, muhtarın verdiği atla veya yaya olarak giderdik. Bazen ana yola yakın olan Doğrul köyüne gider, oradan geçen arabalara binerdik. Dönüşte yine Doğrul’a gelir, orada bir öğretmen arkadaşın evinde yatar, sabahleyin temin edilen binek hayvanı ile veya yaya olarak geri Tabaklı’ya gelirdik.

Köydeki bazı anılarımı da anlatmadan geçemeyeceğim. Bölgede görevli ormancı Mehmet Çevik’in oğlu ile Muhittin Yaşar kavga ediyorlardı. Yetiştim ve onları ayırarak barıştırdım. Ancak olayı duyan ormancı, asabiyet ve makamının kendine verdiği özgüvenle okula geldi. “Köyden biri nasıl olur da ormancının oğlunu dövebilir?” diyerek çıkıştı. Olayı yatıştırmaya uğraşmama rağmen ikna olmayan Mehmet Çevik, “Onlara göstereceğim” dedi.

Sonra Muhittin Yaşar’ın babası Kadir Yaşar’ı köy ormana zarar verdi diyerek gerçek dışı bir tutanakla mahkemeye vermiş, iki ay hapis yatmasına sebep oldu.
Köyde okul ve eğitimin temelini atmama rağmen, 1965 yılından 1967 yılına kadar iki senelik kısa görev süremde çocukları istediğim gibi yetiştirip ileriye götürme fırsatım olmadı. Bekar olarak yaşadığım Dağtabaklı Köyü’nden ayrılırken gerek çocuklar, gerekse köylüler çok müteessir oldular.

İlyas Kavukcu anlatıyor: Öğretmen Hüseyin Özdemir, köye geldiğinde yetişkinlere, “Okuma yazma bilmiyorsunuz. Çocukların dersi bittikten sonra okula gelin, okuma yazma öğrenin.” diye onlardan söz aldı. Ancak ikinci gün hiç kimse gelmediği için öğretmen de bu işten vazgeçti. Çocukların içinde yaşı en ileri olan bendim. Öğretmen bana, “İlyas, babalarınız gelmiyor, o zaman sen gel de okuma yazma öğren.” dedi. Ben de beş gün çocuklarla beraber derslere katıldım. Babam Mustafa Kavukcu eve geldiğimde bana, “Şu haline bak, kocaman adam olumuşsun. Bebeklerle beraber okula gidiyorsun.” dedi. Ben de buna çok alındım ve bir daha okula gitmedim. Ali Ziya Kavukcu’da, “Okulun açılmasından 3 ay sonra nişanlandım, yaşım ileri diye okulu bıraktı.”

Okulun ilk açıldığında kayıt olan talabelerden bazıları şunlardır: Ali Ziya Kavukcu, Selahattin Aslan, Muhittin Yaşar, Cevdet Kavukcu, Abdullah Kalaycı, Güllü Kavukcu, Elif Sevimoğlu, Kezban Kavukcu, Feride Kavukcu, Murat Gömeç, Aydan Aslan, Sündüs Ka-vukcu, Menders Çatal. Köy okulu öğretiminin 3. yılına girerken yaşları 14-15’e kadar varan talebe sayısı 43 kadar çıkmıştır.

Muhittin Yaşar: Köy okulunun ilk talebelerinden olan Muhittin Yaşar, kalp rahatsızlığına tutulmuş ve 07.09.2009 tarihinde eşi ile beraber Boyabat’a giderken yolda kalp krizi geçirmiştir. Yoldan çıkan arabası şarampole yuvarlanmadan bir ağaca takılı kalmış-tır. Eşi bu kazadan yara almadan kurtulurken Muhittin Yaşar vefat etmiştir. Savcı ve jandarma tarafından yapılan incelemeden sonra Istanbul’da defnedilmiştir.

Ögretmen Murat Kara

Nurdogan Aslan

Dağtabaklı Köyü Ilkokulu talebelerinden Nurdoğan Aslan’ın okul anıları

Ben, 1963 senesi Dağtabaklı Köyü doğumlu Nurdoğan Aslan. 1969 senesinde henüz daha altı yaşında bir çocuk iken abim Aydoğan Aslan ile birlikte Dağtabaklı Köyü İlkokulu`na yazılarak okula başladık. Okul numaram ise 34 idi. Köyümüzde daha ilk meslek hayatına başlayan Hasan Kılıç öğretmenin eğitiminde 1974 yılında 5. sınıfı biti-rekek ilkokul diplomamı aldım. O eğitim döne minde okulumuzdan beş kişi mezun olduk bunlar; Ayşe Dağcı, Sevim Dağcı (39), Kerzik Kavukcu (39), abim Aydoğan Aslan (36) ve ben Nurdoğan Aslan (34). O dönem okul mevcudumuz 43 öğrenciye kadar çıkmıştı. Okulumuzda Boyalı Köyü, Gövez ve Avzarağan‘dan gelen talebeler öğrenim görüyorlardı.

Bazı öğrencilerin yaşı, köye okulun geç gelmesinden dolayı çok büyüktü hatta öğretmen ile aynı yaşta olan talebeler bile vardı. Bunların devamsızlığı ve yaşlarının ilkokul için büyük olması sebebi ile okuldan uzaklaştırıldılar. Okulda hiçbir zaman tam manası ile bir eğitim alamadık, çoğu zaman öğretmenler öğrencilerle ilgilenmekten ziyade başka şeylerle meşgul oldular. Yine de bir dağ köyü olmasına rağmen okula ka-vuşmak, okula gidebilmek, birşeyler öğrenmek bizleri o zamanlar ziyadesiyle memnun etmiş ve sevindirmişti.